Abdurrahim Karakoç'un Şiirlerinden Örnekler

admin
0
Abdurrahim Karakoç'un Şiirlerinden Örnekler

Abdurrahim Karakoç'un Şiirlerinden Örnekler

MİHRİBAN

Sarı saçlarını deli gönlüme

Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor Mihriban

 

Yar deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban

 

Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor Mihriban

 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk deyince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut çizilmiyor Mihriban

 

Boşa bağlanmamış bülbül gülüne

Kar koysam köz olur aşkın külüne

Şaştım kara bahtın tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban

 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor Mihriban

Abdurrahim Karakoç

 

50.YIL HESABI

Bağladım nefsimi zincir yulara

Dünyayı duvara astım; gel de gör.

Rahatı huzuru attım kenara

Çileyi bağrıma bastım; gel de gör.

 

Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum

Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum

Zulüm sıcağında serin yel oldum

Yürekten yüreğe estim; gel de gör.

 

Sonu hatırladım, ilki duyunca

Kula kul olmadım ömür boyunca

Hakkın zehirini içtim doyunca

Batılın balına kustum; gel de gör.

 

Ülfetim olmadı iriler ile

Ağıla girmedim sürüler ile

Ölümden korkmayan diriler ile

Selâmı, sabahı kestim; gel de gör.

 

Aşk ceylanı emzirince sütünü

Taşa çalıp, kırdım benlik putunu

Düşmanımdır inkârcının bütünü

Allah dostlarıdır dostum; gel de gör.

 

Bazı kötülüğü kovdum elimle

Bazı kötülüğü yerdim dilimle

Gücüm yetmeyince kendi hâlimle

Haksıza buğzettim, küstüm; gel de gör.

 

Çıkar için lâf davulu çalmadım

Hiçbir yerden makam, rütbe almadım

Bildimse söyledim; korkak olmadım

Bilmediğim yerde sustum; gel de gör.

 (Suları Islatamadım)

 Abdurrahim Karakoç


ACABA

Uyuyan göllere ay ışığında

Sevginin resmini çizsem kim anlar?

Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında

Yağmurun saçını çözsem kim anlar?

 

Bir mekân kaplamış ne varsa nerde

Kendi ötesini saklar her perde

Sonsuzluğun sona erdiği yerde

Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?

 

Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası

Eklenir yarama her dost yarası

Et oldum bıçakla kemik arası

Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?

 

Doğumda yalan var, ölümde gerçek

Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek

Kırık gönülleri toplayıp tek tek

Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?

 

Gün geldi zamanı gömdüm kabire

Dağ oldu aklımın verdiği fire

Bağlasam telaşı çelik zincire

Sabrın derisini yüzsem kim anlar?

 

İçte deprem olur dışın düğümü

İhlâssız çözülmez işin düğümü

Aklımdan geçeni, düşündüğümü

Okusam kim dinler, yazsam kim anlar?

 (Gökçekimi)

                                                      Abdurrahim Karakoç


BEŞİNCİ MEVSİM

Düştü can evime dördüncü cemre

Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.

Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene

Onaltıncı aya takvimsiz girdim.

 

Aynalara baktım korku gösterdi

Saatler her sabah kırkı gösterdi

Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi

Hayatım boyunca hedefte durdum.

 

Gül sundum yediler, koklamadılar

Armağan can verdim saklamadılar

Gittim... gelir diye beklemediler

Kaybolan gölgemi yollara sordum.

 

Getirdim yanıma ay'ı bir karış

Ölçtüm ki dağların boyu bir karış

Şehiri bir adım, köyü bir karış

Damlada denizdir en küçük derdim.

 

Savurdum, eledim, seçtim zamanı

Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı

Haftada üç asır geçtim zamanı

Nerye gittimse zamansız vardım.

 

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim

Yazık, kuklalara sığmadı sesim 

Yaşadığım şimdi beşinci mevsim

Çağın çilesini sırtıma sardım

                                                     Abdurrahim Karakoç





Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)