Refik Halit Karay'ın Hayatı, Edebi
Kişiliği Ve Eserleri
Hayatı:
Refik Halit
Karay 1888 yılında İstanbul’da doğmuştur. Galatasaray Lisesi’nde ve Hukuk
Fakültesinde eğitim alan sanatçı, bir süre memurluk yapmış, II. Meşrutiyet’in
ilanından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başlamıştır. Gazetedeki yazıları
yüzünden ilk önce Sinop’a daha sonra Çorum, Ankara ve Bilecik’e sürgün olarak
gönderilmiştir.
Edebi Kişiliği:
Sanatçının
realist hikâye tarzının başarılı bir örneği olan “Memleket Hikâyeleri” adlı
eseri bu sürgünlerdeki birikimin ürünüdür. Eserlerinde sade bir dil
kullanmasına rağmen tasvir ve tahliller bakımından zengin bir anlatıma
sahiptir. Anadolu’yu ve Anadolu insanının hayatını bu eserinde eleştirel bir
yaklaşımla ele almıştır.
Sanatçı,
Cumhuriyet yönetimiyle de fikir ayrılıklarına düşmüş, Beyrut ve Halep’e sürgüne
gönderilmiştir. Bu sürgünlerdeki gözlemleri ise bir diğer önemli hikâye kitabı
olan “Gurbet Hikâyeleri”ne yansımıştır. Af kanunu ile yurda döndükten sonra
“Aydede” adlı mizah dergisini tekrar yayımlamaya başlamıştır.
Sürgün
sonrası dönemde daha çok romanla uğraşan Refik Halit, eserlerindeki güçlü
gözlemleriyle dikkat çeker. Olayları ve kahramanları en ince ayrıntılarına
kadar görmeyi başaran sanatçı, bu özelliğiyle eserlerinde yoğun bir gerçeklik
duygusu uyandırır. Eserlerindeki bir diğer önemli özellik ise türü ne olursa
olsun mizaha ve tenkide yönelmesidir. Bunu özellikle hikâye ve romanlarında
karakterler üzerinden yapar.
Sanatçı,
önemli romanlarından olan İstanbul’un İç Yüzü adlı eserinde Meşrutiyet’le
zenginleşen insanları; Çete‘de Türk çetecilerin Fransızlarla olan mücadelesini;
bir inceleme roman özelliği de taşıyan Yezid’in Kızı adlı eserinde Güneydoğu
Anadolu’da yaşayan Yezidilerin hayatlarını; Sürgün‘de Yüzbaşı Hilmi Efendi’ye
atılan bir iftira yüzünden onun Beyrut’a sürgün edilişini ve burada yaşadığı
sıkıntıları; Bugünün Saraylısı‘nda İstanbul’da kendi halinde bir aileye katılan
sonradan görme bir akraba kızın ailenin değerlerini alt üst etmesini anlatır.
- Önce Fecriati’de, sonra Milli Edebiyat topluluğunda yer almıştır.
- Hikâyeciliğin konularını genişletmiş, konularını ve çevresini Anadolu’ya taşımıştır.
- Anadolu insanının dünyasını ve sorunlarını hikâyelerinde işlemiştir.
- Kahraman olarak “Anadolu kadınları, kasaba memurları, köylüler ve köy imamları”nı seçmiştir.
- Hikâye ve romanlarını üstün gözlem yeteneğiyle oluşturmuştur. Olay ve kişileri en ince ayrıntısına kadar yansıtmıştır. Kişilerin iç dünyasına pek eğilmez. Eserlerinde tasvirler de başarılıdır.
- Mizah, eserlerinde önemli yer tutar. Toplumsal eleştiriye yer vermiştir. Kişilerin kurnazlık, çıkarcılık, dürüst olmayan özellikleriyle ilgili çözümlemeler yapar. Kişileri yaşadıkları sosyal çevreyle birlikte ele alır.
- Konuşma dilini tüm canlılığıyla yansıtır. Kıvrak ve sürükleyici bir anlatımı vardır.
- “Kirpi” takma adıyla siyasal mizah yazıları yayımlamış, bunları “Kirpi’nin Dedikleri” adlı yapıtında toplamıştır. Bu yazılarından dolayı bir süre sürgüne gönderilmiştir.
- Romanlarının çoğunda aile kavramını ele almıştır.
Eserleri:
- Roman: Yezid’in Kızı,
Sürgün, Nilgün, Çete, Anahtar, Bugünün Saraylısı, İstanbul’un İç Yüzü, Sonuncu
Kadeh, Yer Altında Dünya Var, Dişi Örümcek, İki Bin Yılın Sevgilisi, İki
Cisimli Kadın, Karlı Dağdaki Ateş, Kadınlar Tekkesi
- Öykü: Gurbet Hikâyeleri,
Memleket Hikâyeleri
- Oyun: Deli
- Hiciv: Kirpinin
Dedikleri, Guguklu Saat, Sakın İnanma-Kanma-Aldanma
- Anı-Deneme-Fıkra: Bir
Avuç Saçma, Agop Paşa’nın Hatıratı, Tanıdıklarım, Ay Peşinde
Memleket Hikâyeleri:
Yatık Emine
adında bir kadın vardır. Bu kadın Ankara’da fahişelik yaparak hayatını
kazanmaktadır. İl merkezinde art arda olaylar çıkmasına sebep olduğundan dolayı
ilçede oturtulmak ve başka bir yere gitmesine engel olmak için Kaymakam,
jandarma bölük komutanına emir gönderir, ayrıca kasabanın genel ahlakının
bozulmaması için gerekli önlemler alınmasını da istemiştir. Jandarma bölük
komutanın ismi Sabri’dir. Sabri ilk olarak Yatık Emine’yi yanına çağırttırır ve
olayların çıkmaması için kendisini uyarır. Yatık Emine ‘de ” tamam” der uzaklaşır.
Yatık Emine’nin ilçede olmasından dolayı halk devamlı tedirginlik içerisindedir
ve Yatık Emine’yi dışlamaktadır. Yatık Emine’nin yatacak bir yeri olmaması
karşısında, ilk olarak hapishanede kadınlar koğuşuna konulur. Hapishanedeki
kadınların çirkin tavırları ile karşılaşır ve orada dövülür, ardından
hapishaneden alınır.
Hastaneye
gönderilir, orada iyi bir yaşam sürmeye başlar. Gürcü Server adında bir genç
delikanlı hastanede görevlidir ve Yatık Emine’ ye yardımcı olmaktadır; fakat
hastaneden çıkartılarak kendisine bir ev tahsis edilmesi kararı Kaymakamlığın
emriyle Sabri’ye ulaşır.
Sabri Yatık
Emine’ye kıyıda köşede bulunan, ilçeden uzak bir yerde ev bulur; fakat evin
içerisi boştur, hiç bir eşya yoktur. Yatık Emine burada sefil bir şekilde
yaşamaktadır. Gürcü Server adındaki kişi Yatık Emine’ye, gizli gizli yardım
etmektedir ve ona eşya tahsis etmiştir. Yatık Emine bu olaydan memnun kalmıştır
ve bir süre iyi bir yaşam sürmüştür. Bir ara evi terk ettiğinde eşyaları,
yakındaki halk tarafından fahişenin eşyası mı olur gerekçesiyle alınır ve Yatık
Emine gene sefalet içinde yaşamaktadır. Sabri Yatık Emine’ye acımaktadır ve
kendi adına Yatık Emine’nin ekmek alması için fırıncı ile konuşur. Fırıncı her
gün Yatık Emine’ye bir ekmek vermektedir. Yatık Emine bir ekmeğin kendisine
yetmeyeceğini söyleyerek üç ekmek alır. Fırıncı Emine’yi Sabriye şikâyet eder
ve artık Emine fırından ekmek alamamaktadır. Günler, Emine için yaşanmaz hale
gelir. (açlık, susuzluk, soğuk) Artık Emine’den haber alınamamaktadır. Jandarma
bölük komutanı Sabri bu olay için jandarma er ve çavuşu görevlendirmiştir.
Jandarma er ve çavuş Yatık Emine’nin yanına gitmek için yola koyulur ve evine
vardıklarında Yatık Emine’nin cesediyle karşılaşırlar.